TÜRKLERİN MÜSLÜMANLIĞI MESELESİ VE TÜRK DÜNYASI İSLAM HİDAYET BAYRAMI
Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI
Selçuk Ün. Eğitim Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi
Gerçekte Türklerin Müslümanlığı meselesi; aslı “Levh-i Mahfuz” dediğimiz evrensel kader kitabında, bir yed-i takdir tarafından yazılmış muhteşem bir senaryo ve bir ilahi destandır. Bu senaryoda asıl görev büyük Karahanlı Hükümdarı Satuk Buğra Hana bir ilahi nasip olarak verilmiş ve onun alnına bir kader hükmü olarak yazılmıştır. O, Türk Yurtlarına, Kuranı Kerimde de beyan edildiği gibi, bir büyük “Hidayet Önderi”, Hz. Peygamberin nübüvvet varisi ve bir ulu Tanrı Kulu olarak gönderilecek ve Türk Milletinin, Allahın hidayetine giden yolda önünü açacak ve Türk Oğuz Boyları Müslüman olmada adeta birbirleri ile yarış edeceklerdi.
Satuk Buğra Han asıl bundan sonradır ki; özünü, O Zat-ı Kibriyaya yüzünü Doğu Turan Yurdu “Hayır!” daha önce bir Zülkarneyn sıfatıyla buralarda askeri seferler düzenleyen büyük ceddi Oğuz Hanın gezip dolaştığı bu mübarek topraklara çevirmiş, büyük okyanusa kadar yayılan bu geniş coğrafi bölgeler ve buraları kendilerine yurt tutan Türk kavimlerinin Müslüman olmasını istemiştir. Böylece İslâm dini doğuda Türkler arasında insanlık tarihinde eşi ve benzeri olmayan çok büyük bir dini zafer kazanmış aslı Levh-i Mahfuzdakine benzer yeni bir İslâm destanı yazılmıştır. Bütün bunlar, Türk dünyasının Allanın hidâyetine giden yolda ve yeni bir kader çizgisi doğrultusunda buluşması, birleşmesi, bütünleşmesi ve İslâm dünyası ve insanlığın hayrına yeni bir yürüyüşe geçmesi idi. Çünkü o ilâhi kader kalemleri; Türk milletinin alnına belki “Kâlû Belâ!”dan önce bunu böyle yazmıştı. Çünkü onlar böyle büyük kitleler hâlinde Müslüman olacak ve bir cihad ordusu hâlinde İslâm dünyasına yürüyecek ve Allahın emanetine sahip çıkacaklardı. Bu onlara Allahın bir lütfü ve Kuran-ı Kerimin yüce bir tebşiri idi. Çünkü Yüce Mevlâ; kendi dinini tebliğ görevini Hz. Muhammed’e, Onun ebedi Risâletine sahip çıkma ve Onun yüce dinini koruma görevini ise Türk Milletine vermişti.
Diğer taraftan İslâm dini ve Türkler’in büyük kitleler halinde Müslüman olmaları, Türkler için âdeta bir ERGENEKON olmuştur. Türklerin ulu cedleri; milli destanlarımızda da beyân edildiği gibi, kendilerini çevreleyen ve dış dünya ile alakalarını kesen yalçın kayaları ve granitleri andıran demir dağları, akıllara durgunluk verecek bir irâde gücü eriterek nasıl, Asya bozkırlarına taşmışlar ve büyük denizlere ulaşmak için dünyanın dört bir yerine göç etmişlerse, bu Müslüman Türkler içinde İslâm dinine girdikten sonra böyle olmuştur.
Müslüman Türklerde, bu yeni iman gücü ile kendi ruh ve gönül ufuklarını kaplayan küfür ve batılın her türlü tahakkümünü kırarak aydınlığa çıkmışlar ve bir cihan hâkimiyetine giden yolun ilk öncüleri olmuşlardır. Bu bakımdan biz bütün gücümüzle bir kere daha haykırıyoruz ki; Türk boylarının büyük kitleler hâlinde Müslüman olmaları, sıradan bir olay değildir. Bu olayla, İslâm ve insanlık tarihin her türlü soysal, siyasi, dini mukadderatının mecrası değişmiş ve Müslüman Türk, Orta Doğu da, bütün Orta ve Yakın Çağlar boyunca bir ilahi varlık haline gelmiştir. Bu bakımdan “Türklerin Müslüman olmaları” bütün dünya TÜRKLÜĞÜ için ilâhî bir olay olarak kabul edilmeli ve bu mukaddes olay her sene bahar aylarında millî bir coşku ve kolektif bir heyecanla “Dini bir bayram” bir “İlâhî Şükran Günü” veya “Yeni Türk Dünyası İslâm Hidayet Bayramı” olarak kabul edilmeli veya bunun yeni bir adı olmalıdır.
Mâmâfih şu gerçek hiç bir zaman unutulmamalıdır ki insanların hayatında olduğu gibi milletlerin hayatında da, büyük, mübarek ilâhi olaylar vardır. Bu olaylar; millet varlığını tehdit eden büyük tehlike ve musibet anlarında onları her zaman birleştirmiş, bütünleştirmiş ve düşmanların tepesine inecek demir bir yumruk hâline getirmiştir. Bu Türkler içinde böyledir. İşte Türklerin büyük kafileler hâlinde Müslüman olmaları, daha sonra bütün Türklük dünyasının maşeri vicdanına mal olmuş ve neticesi itibarı ile hiç bir şeyle mukayese edilemeyecek kadar önemli, yüce, büyük ilâhi bir olay onun Türklüğünün zırhı, millet varlığını ayakta tutan asıl müşterek zeminidir.
Evet biz bir kere daha söylüyoruz ki; Bu büyük ve ilâhi olay, Çin Şeddi ve Kaşgar önlerinden Adriyatik sahillerine kadar bütün Türklük dünyası başta Türkiye olmak üzere Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan gibi Türk cumhuriyetleri, Turan Yurdu, hatta dünyanın dört bir tarafına yayılmış sadece Türkler değil, kendini Türk bilen ve bu coşkuyu kalbinde hisseden bütün insanlar tarafından tam bir bayram havası, yeni bir coşku ve bir iman tazeliği içinde kabul edilmeli ve kutlanmalıdır. Bu aynı zamanda dünya Türklüğünün, büyük vatan perver Gaspıralı İsmail beyin dediği gibi, işte, aşta, fikirde birleşmesinde bir çimento rolünü görecek ve bundan da öte, Türk dünyasını aynı iman coşkusu ve büyük hedefler peşinde koşan tek bir kalp hâline getirecektir.
Bu makale, yayınlandığı günden itibaren 1988 defa okunmuştur.