FAHR-İ KÂİNAT EFENDİMİZİN YENİ KIZIL ELMA HEDEFLERİ VE MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİ

FAHR-İ KÂİNAT EFENDİMİZİN YENİ KIZIL ELMA HEDEFLERİ VE MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİ

FAHR-İ KÂİNAT EFENDİMİZİN YENİ KIZIL ELMA HEDEFLERİ VE MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİ

Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI

 

Gerçekte Fahr-i Kainat Efendimizin gelmiş geçmiş bütün Hak Peygamberler içinde nübüvvet ve risalet davası yönünden en ulu en yüce peygamberlerden biridir. Onun bu ululuğu; nübüvvet ve risalet davasında diğer peygamberlerden farklı olarak ufukların çok ötesine bakması, kendisine çok büyük hedefler tespit etmesi ve bunları hem hayatı, hem de vefatından sonra manevi şahsiyeti ile gerçekleştirmesidir ki bunun ne insanlık ve nede peygamberler tarihinde bir başka örneği yoktur. İşte bunlar bizim bu yeni tabirimizle Hz. Peygamberin “Kzıl Elma Ülküsü”nden başka bir şey değildir. Ne ilginçtir ki, Fahr-i Kâinat Efendimizin mübarek parmakları ile nübüvvet ve risalet nurunun birer Kızıl Elma pırıltıları halinde gösterdiği bu mübarek hedeflerin hepsi Müslüman Türk Milleti tarafından bir bir gerçekleştirilmiştir.

Hemen şu hakikati bir kere daha ifade edelim ki Hz. Peygamberin Nübüvvet ve risalet hayatının biri insanlar ve diğeri ve diğeri bir Yüce Mevlaya olmak üzere iki büyük kutbu vardır. Bunlardan Birincisi; Onun bütün insanları Allahın birliğine çağırması ve onların elin öbür dünyaya göç etmeden önce ebedi saadet kapısını açacak bir iman anahtarı vermesi, İkincisi ise; Orta Doğu dediğimiz bu ilahi coğrafyada Vahid-i Kahhar olan Allah namına çok güçlü bir iman hâkimiyeti kurması ve Onun hükümranlığını inanan inanmayın bütün insanlara kabul ettirmesidir. Bu bakımdan Hz. Peygamber ilk nübüvvet yıllarından itibaren Kabenin ana ekseni merkez olmak üzere çekirdeğini attığı bu iman hâkimiyetini kıtalar arası bir cihan hâkimiyeti haline getirmek istemiş ve bunun için ufukların ötesinde yeni, yeni bayrak hedefler göstermiştir.

 

Bunlar; Doğu Turan Yurdu ve Türklerin mutlaka Müslüman olması, Hindistan da İslamiyetin yerleşmesi, Diyar-ı Rum dediğimiz Anadolunun Müslüman güçlerin eline geçmesi, Hz. Peygamberin, Beni Asfar dediği Rumlar yani Bizansın mutlaka defterinin dürülmesi, Doğu ve Batı Roma İmparatorluklarının asırlık başkentlerinin fethi, Roma ve İstanbul surlarının üstüne İslam sancağının dikilmesi ve İslamın Orta Avrupaya giden yolunu mutlaka açılması idi. Başka türlü İslamiyetin kıtalar arası bir insanlık dini olması mümkün değildi ve bunu ancak ufukların ötesine bakan bir Peygamber görebilirdi. İşte bunlar, bizim milli tabirimizle Hz. Peygamberin mübarek şahadet parmağı ve nübüvvet nurunun pırıltıları ile gösterdiği “Kızıl Elma” hedefleri “Hayır!” Müslüman Türkün akıncılık ruhunun yeniden İslam namına bir kere daha ayağa kaldırılması idi.

 

Ne ilginçtir ki Hz Peygamberin Mekkede ve ilk nübüvvet yıllarından itibaren çevresindeki bir avuç mümine gösterdiği bu Kızıl Elma hedeflerinin hemen hepsi Müslüman Türk Milleti sayesinde bir, bir gerçekleşmiş ve Onun Kabe eksenine gömdüğü tohumlar kıtalar arası bir cihan hâkimiyeti ve bir barış imparatorluğu haline gelmiştir. Zira Hz. Peygaberin “Doğu cihetinden geleceğini” bildirdiği bu tunç yüzlü demir bilekli insanlar Turan Yurdunda bir Karahanlı Türkleri olarak ayağa kalkmışlar, bir Gazneli Mahmut olarak Hindistana girmişler ve burasını bir İslam yurdu haline getirmişlerdir. Daha sonra bu Turan kahramanları yürüyen dağları andıran ordular halinde ve Selçuklu Türkleri olarak İslamın taht ve baht şehri Bağdata gelmişler ve Malazgirtte mağrur Bizans İmparatoru Diyojenin tepesine indirdikleri demir bir yumrukla Anadalunun kapılarını Orta Asya Türklüğüne açmışlardır. Artık Bizans yurtlarına yeni bir Türk akını başlamıştı. Onlar şimdi Osmanlı Türkleri olarak geliyorlardı. Evet, İstanbul surları üstünde uçuşmaya başlayan bu kara kartallar, asarlık Bizans İmparatorluğunun defterini dürmekle kalmamışlar, İstanbulu fethetmişler ve Romaya bayrak açmışlardır. Zira Hz. Peygamberin bu ufuk ötesi hedefleri, aynı zamanda Müslüman Türk Milletinin de bir manada mübarek bir Kızıl Elma ülküsü olmuş ve böylece Müslüman Türk Milleti üç kıtada yetmiş iki milletin efendisi haline gelmiştir.

 

Şimdi biz Büyük Gök Türk Hakanı Bilge Kağan namına bir kere daha sesleniyor ve diyoruz ki;

 

Müslüman Türk Milleti titre ve kendine dön! İslami şahsiyetine koş! İnsanlığın hayrına geden yoldaki yüce misyonuna sahip çık! Bu senin alın yazındır! Muhtaç olduğun kudret İslamın yüce imanı ve Türkün asil kanında mevcuttur! Aksi halde Allah katındaki imtihanın çok zor olacaktır!


Bu makale, yayınlandığı günden itibaren 2007 defa okunmuştur.

Son Makaleler

ANSİKLOPEDİ VE KİTAP Zekeriya Kitapcı

Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI, Osmanlıların Orta Afrika Politikası Askeri, Ticâri ve Siyasi İlişkiler, Osmanlı Ansiklopedisi Cilt I, Yeni Türkiye Yayınları [s.411]. Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI, Türklerin Müslüman Oluşu, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara (http://turkoloji.cu...

Gazete Yazıları Zekeriya Kitapcı

Zekeriya KİTAPÇI, Afrikada İslamiyet, Tercüman Gazetesi, 23 Ağustos 1978. Zekeriya KİTAPÇI, Afrikada Misyoner Faaliyetleri ve İslamiyet, Bayrak Gazetesi, 1 Ocak 1985. Zekeriya KİTAPÇI, Nijeryada İslâmiyet ve Hıristiyanlık Mücadelesi, Türkiye Gazetesi, 02-03-04-05-06-07-08.01.1985 tarihli ...